FETO’NUN İKİ FEDAİSİ: ALİ BULAÇ ve ALİ ÜNAL’A 2 SORU

Fethullah Gülen’in Ali’lerine sorular

Timetürk Yazarı Dr. Bekir Tank, Ali Bulaç ve Ali Ünal’ın cevaplandırması isteğiyle bir kaç soru sordu. Tank, ‘Bugün ne yazarsanız yazın, bence o güruhun gözünde siz hala dünkü Ali’siniz. Yani bir yanınızla “İrancı”sınız. Dolayısıyla değeriniz de bir Hakan Fidan ve bir Recep Tayyip Erdoğan kadardır…’

TIMETURK / BEKİR TANK

Ali Bulaç ve Ali Ünal… Bizim kuşağın tanıdığı, okuduğu ve kendilerine çok şey borçlu olduğu iki şahsiyet. Onlardan öğrendiklerimiz bizi haliyle kendilerine borçlu kılmaktadır. Borç ödemenin birçok yolu var. Biz de borcumuzun bir kısmını bu büyüklerimizi ve ağabeylerimizi kardeşçe uyararak ödemek istiyoruz.

Kendileri için “Fethullah Gülen’in Ali’leri” ifadesini kullanmamız, onların gönüllü aidiyetlerinden dolayıdır. Böyle olmadığını söylerlerse, yanlışımızı düzeltir ve özür dileriz.

Ali Ünal’ı “Mekke Resüllerin Yolu” kitabıyla tanıdık. Ama kendisi daha sonraları bu kitabındaki düşüncelerinden feragat etti. Şimdi kendisini “Hizmet Hareketi” olarak tanımlayan bir grubun müntesibi ve kalemlerinden biri olarak orada kendisine tevdi edilen bir mevzide cehdü cidalini sürdürmektedir.

Kendi ifadesiyle “hiçbir grup ve cemaate mensup olmayan” Ali Bulaç da yazılarıyla uzun zamandan beridir bu grubun içinde bulunan bir “İslamcı”.

İkisinin de nerede ve kimin gazetesinde yazdıklarından çok ne yazdıkları ilgilendiriyor.

Şahit olduğumuz gibi, bir süreden beridir Türkiye olarak bir musibetle boğuşuyoruz. Hiçbir insani, ahlaki ve milli değer tanımayan bir güruh giriştiği darbelerle, yaptığı şantajlarla, insanların yatak odalarına kadar girip çektiği görüntülerle ve yasadışı telefon dinlemeleriyle ülkemizi; bireyleriyle, cemaatleriyle, partileriyle ve resmi-sivil kurumlarıyla adeta kuşatmış durumdadır.

Bununla da yetinmemekte, diğer adı ülke barışı olan Barış Sürecini akamete uğratmaya çalışmakta ve yaktığı mezhepçilik fitnesinin ateşini daha yakıcı kılmak için bütün imkânlarını seferber etmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin kazanımlarına yönelik en büyük tehdidin bu güruh olduğunu söylemek yanlış mı? Türkiye’de insanların tam da rahat nefes almaya başladığı ve özellikle Müslümanların onurlu bir şekilde kendilerini ifade etmeye ve inançlarını yaşamaya başladıkları bir zamanda bir karabasan gibi çöküverdi bu güruh. Haşhaşi kelimesi bunları tanımlamaya yetmez. Bunlar kahrolası maharetlerinde o haşhaşilere pabuçlarını ters giydirirler.

Haşhaşiler fırsatını yakaladıkları kişileri sadece bir kere öldürüyorlardı. Bu güruh fırsatını ele geçirdiği kişileri ölümden de beter ediyor. Pençesine düşürdüğü kişileri öldürmüyor, ama Allah’tan bir an önce ruhlarını almasını isteyecek kadar çaresiz bırakıyor. Efendileri hedef gösterdiği ve görev verdiği takdirde bu güruhun her eyleme girişebileceğine ve “değer” adına sahip olduğu ne varsa bu uğurda feda edeceğine inanıyorum. Çünkü yalan söyleyen, iftira atan ve fitne çıkaran kişiden her şey beklenir.

Benim şahsen bütün bunlara karşı ilk gönülden ve dilden tepkim; “Allah’ım insanlığı bunların şerrinden koru!” şeklindedir.

Ali’ler, sahi, imanınız bunu nasıl kaldırıyor? Yanlışımız varsa lütfen düzeltin!

Ali Ünal bir yazısında diyor ki; “İntikam için bu operasyonlara dalga dalga devam edecekler. Kimse endişelenmesin çok yakın bir gelecekte devranın nasıl tersine döneceğini Cenab-ı Allah’ın nasıl vuracağını hep beraber ülke olarak göreceğiz.” diyor. “İntikam” mı dediniz? İmamınızın izinden gittiğiniz, “Cenab-ı Allah’ın nasıl vuracağını” hatırlatmanızdan belli. Sahi kimler intikam ateşiyle yanıp tutuşmaktadır. Mahremlerine kadar girildiği, telefonları dinlendiği ve kendilerine şantaj yapıldığı halde yasal yollara başvurmaktan başka bir şey yapmayanlar mı intikam peşindedir, yoksa hasım belledikleri kişilerin yatak odalarına girdikleri, seslerini ve görüntülerini aldıkları ve kendilerine karşı şantaj yaptıkları halde bütün bunlarla da yetinmeyip, “aile efradıyla birlikte evlerine ateş düşsün” diye beddua edenler mi?

Ünal acaba Allah’ın nasıl vuracağına dair bir ipucu da verebilir mi? En azından kimleri vuracağını söyleyin ki, ilgisi olmayan insanlar o kişilerden uzak dursunlar.

Ali Bulaç’a yönelik ise ikinci kez yazıyorum. Durduğu yeri hafiften sorgulamıştım. Bir daha yazma ihtiyacı duyuyorum. Sadece benim değil, binlerce insanın zihninde oluşan sorulardan birkaçını kendisine yöneltmek istiyorum.

Bir taraftan “hiçbir cemaate mensup olmadığınızı” söyleyip duruyorsunuz, ama diğer taraftan “Hizmet Hareketi”nizin zatı alinize tahsis ettiği “İslamcılık” mevziinden Kâinat İmamının size gösterdiği hedefi gece gündüz “İslamcılık” gülleleriyle bombalayıp duruyorsunuz. Bunun insanlığa, Müslümanlığa ve Türkiye’ye getirisini anlatır mısınız?

Bugün ne yazarsanız yazın, bence o güruhun gözünde siz hala dünkü Ali’siniz. Yani bir yanınızla “İrancı”sınız. Dolayısıyla değeriniz de bir Hakan Fidan ve bir Recep Tayyip Erdoğan kadardır. Bu iki şahsiyete karşı sevgileri ve saygıları ne kadarsa, size de o kadardır. Aksini söyleyebilir misiniz? Daha ne kadar “fena fil hizmet” olabilir ve onlarla benzeşirsiniz, bilmiyorum, ama onların sizi “birader” olarak bağrına basacaklarına pek inanmıyorum. Ama hiç ummadığınız bir anda o güruhtan bağrınıza bir darbe yemeniz de sürpriz olmaz!

Bu arada şunu da söyleyeyim; gerek Ak Parti’ye ve gerekse Müslümanların durumuna getirdiğiniz eleştirilerin belki de hepsine katılıyorum. Ve hala okudukça içim ferahlıyor ve bizden hala hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin olmasına şükrediyorum. Ama ve lakin hala “tekin olmayan bir cemaat” ile aynı mevzileri paylaşmanızı anlayamıyorum.

Belki de, benden ne istiyorsunuz diye kızıyorsunuzdur. Önceleri çok şeyler bekliyor ve istiyorduk. Ama şimdi sadece Etyenvari, ve-ya Gülayvari bir duruşu sergilemenizi bekliyoruz. Çok mu istiyoruz?

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.